bir zamanlar, dünyalarını kurtarmak için ali'nin yardımına ihtiyaç duyan üç kan kardeş varmış. halbuki herhangi birinin herhangi bir yerdeki herhangi bir dünyayı kurtarmasına yardım etmek, ali'nin umurunda bile değilmiş. bunun sebepleri varmış elbette ama ali kimseye anlatmak istemiyormuş. üç kan kardeş yine de günler geceler boyu yolculuk edip yardım istemeye gelmişler.
ilk kan kardeş, "kabilemizin peşinden ayrılmayan, çok saldırgan ve kötü niyetli entryler giren yaratıklar var." demiş. gözlerinde hiddet ve savaş varmış. "her şeyi yok edip dünyayı ele geçirmek istiyorlar!"
ali, "sorun olabilir bu." demiş. yine de başını, oynadığı oyundan kaldırmamış.
"peki bizimle birlikte savaşıp gücünü kullanarak canavarları öldürür müsün?"
ali homurdanmış. bu homurtu, "hayır yapmam, bu konuda son sözüm bu." demekmiş. herkes bunu bilirmiş. bu homurtuyu duysanız, ilk kan kardeş'in bu konuda daha fazla ısrar etmemesinin ne kadar akıllıca olduğunu siz de anlarmışsınız.
ikinci kan kardeş, "bu yaratıklar her hareketimizi izliyor." demiş. sesinde gurbet ve hiddet varmış. "senden bir zamanlar aldığın eğitimi, yeteneklerinle birleştirerek dünyanın en acayip platformlarından birini örmeni istiyorum. böylece kendimize nefes aldıracak bir sığınak edinmiş oluruz."
ali homurdanmış. bu homurtu, "tamam, platformu yaparım ama herkes derhal susmalı." demekmiş. herkes bunu bilirmiş. bu homurtuyu duysanız, ikinci kan kardeş'in bu konuda daha fazla ısrar etmemesinin ne kadar akıllıca olduğunu siz de anlarmışsınız.
böylece ali onlara bir platform inşa etmiş; çünkü ancak çok acayip bir platform her şeye rağmen öyle bir diyarda ayakta kalırmış. ayrıca zaten ali'nin antrenman yapası varmış, hem pascal da kendini geliştirirmiş. ali platformu yapmayı bitirince, üç kan kardeş'e tek kelime bile etmeden yanlarından ayrılmış. çünkü zaten yeterince konuşmuşmuş.
ikinci kan kardeş, "bu mecra ne kadar da cazip." demiş. "umarım değerini herkes bilir."
yeni yazılmış olan devasa platformdan, içindeki derinliğini kanıtlamak istercesine şeytani çığlıklar atan bir rüzgâr yükselmiş. bu uğultusunu duysanız, kimsenin derinliğini ölçmek için aşağı inmemesinin ne kadar akıllıca olduğunu anlarmışsınız.
kan kardeşler birkaç yıl sonra yine gelmişler. yaptıkları savaşlardan bitap düşmüş bir halleri varmış.
bu sefer üçüncü kan kardeş konuşmuş. çok da öznel olmayan cümleleri ali'ye eski günlerin ezberci, cansız, sancılı eğitim günlerini anımsatmış. "ey her şeyi inşa eden ali." demiş üçüncü kan kardeş.
"her şeyi ben inşa etmedim." diye terslenmiş ali. yine başını oynadığı oyundan kaldırmadan "pascal da yaptı bir şeyler..."
üçüncü kan kardeş sözlerine devam etmiş. "senden çok basit bir iyilik istemeye geldik. yazdığın platform öylesine derin ve geniş ki onun her tarafında hakimiyet kurmakta zorlanıyoruz. bize asla sarsılmayacak bir silah verirsen orada adaletli bir şekilde hüküm süreceğiz."
ali tek kaşını kaldırmış. üçüncü kan kardeş'in gözlerinin ta içine bakmış. ona güvenmiyormuş çünkü üçüncü kan kardeş'ten copy-paste kokusu alıyormuş. copy-paste de sağlam entryleri hep zayıflatırmış. "silah yapan bir sürü yetenekli coder var. gidin onları rahatsız edin."
üçüncü kan kardeş, "diğer coder'lar bizdeki ortama yabancılar. hiçbiri sen kadar taleplerimizi anlamıyor ve olaya hakim değiller." diye yanıt vermiş. "hatta bazıları bu platformun insan eliyle olacağına inanmıyor, onun gökten düştüğünü söylüyorlar. ne kadar uğraşsalar da onu işleyemiyorlar."
ali laptopunu üçüncü kan kardeş'e çevirerek ona bir yazılım göstermiş. yazılımı görseniz, onu ancak ali'nin şekillendirebileceğini düşünmenin ne kadar akıllıca olduğunu anlarmışsınız. çünkü yazılım da neredeyse ali kadar boyun eğmez ve inatçıymış. ali kabul etmiş ama pascal'la birlikte çalışmayı şart koşmuş. silahın bedeli olarak da platformun içinde kendine ait özerk bir bölge ve hakimiyet istemiş.
üçüncü kan kardeş ali'nin teklifini kabul etmiş. ali teslim vaktine birkaç saat kala silahı bitirmiş ve teslim etmiş.
üç kan kardeş, ali'ye yaptığı aletin nasıl bir şey olduğunu sormuş. ali "silip atmak için kullanıyorsun bunu." demiş. "bu yüzden adını 'silik butonu' koydum. bu kadar konuşma yeter."
ali gözden kaybolduğunda ilk kan kardeş platform boyunca yürüyüp, mecranın her yerini etkileyen öğüt ve yasaklardan oluşan efsunlu sözler mırıldanmış. bu sayede platform, her şeyi sineye çekecek bir yapıdan çıkıp sadece usullere uygun olanların barınacağı tutarlı bir güverte olmalıymış.
oysa ali haklıymış; üstüne copy-paste/ezber eklenen her şeyin kalitesi azalırmış. üç kan kardeş mecra üzerinde inisiyatif almadan her şeyi kitabına uygun yapsalar platform sonsuza kadar dayanacakmış.
fakat içindeki inisiyatifler platformu içten içe sarsmış zaman zaman. niteliği, samimiyeti, işleyişi ve işlevselliği azalmış dönem dönem. yine de yıkılması uzun yıllar süreceği için bu kimsenin pek umurunda olmamış.
üç kan kardeş bir daha asla yola çıktıkları kadar masum olamamışlar. herkes gibi.
bu sırada ali de ölümlülerin kendisinden iyilik istemesinden hoşlanmadığını fark etmiş ve faresini atabildiği kadar batıya atmış. farenin nereye düştüğünü kimse bilmez, hikâyesi karanlıklara gömülmüştür.
sonra doğuya dönüp, yıllarca parmaklarını üzerinde dans ettirdiği biricik klavyesini atabildiği kadar doğuya atmış. klavye platformun derinliklerinde kaybolmuş. ara ara platformda kendini gösteren pascal'ın tek emeli o klavyeyi bulmakmış.
kimileri der ki; yıllar yıllar sonra o klavye, bu mecranın sakinlerinden biri tarafından bulunmuş. ve klavyeye dokunur dokunmaz tüm bu hikaye onun zihnine hapsolmuş. anlatmazsa duramazmış. herkes bunu bilmeliymiş. o klavyeye dokunsaymışsınız siz de tıpkı böyle bir entry girmenin ne kadar akıllıca olduğunu anlarmışsınız...
9
ulan özlemişim uzun uzun boş yapıp kendimce eğlenmeyi be. alım yapıldığından beri yapmıyordum, harman kalmışız aylardır. - louis froziel 06.12.2020 22:56:47 |#4047181